Salih Parlak
1942 yılında, Trabzon-Sürmene’de doğdum. Sürmene’den denize akan Manahoz deresi 13. Km’de köyümüz var. Köyümüzün Cerrahoğlu kabilesi mensubuyum. İlk Hocam, kendi köyümdendi; otuzlu ve kırklı yıllarda Sürmene sahil köylerinde fahri imamlık görevlerinde bulunan Hacı Hafız Sabit Turhan idi. Köyümüzdeki Osmanlı medresesinin son günlerinde 1953-57 arası 4 yıl süreyle Sarf-Nahiv tahsil ettim.
1960 yılına kadar da Araklı Bifara/Tosunlar köyü Goga/Yeşilköy Mahallesinde iki yıl kış aylarında, yatılı olarak Kelam, Tefsir, Usul-i Fıkh, Hadis ve Mesnevi ilimleri okudum. Hocamız, İstanbul Tanzimat ulemasından Hakim dediğimiz köylümüzün öğrencisi Abbas Haciefendioğlu’ydu. Çeşitli tarihlerde ilim tahsiliyle medrese tahsilim içinde İmam-Hatip Okulu’nun Orta Kısmını dışardan 1961 iki eğitim döneminde bitirerek öğrenci olarak 1962-65 Lise kısmını tamamladım. Konya Yüksek İslam Enstitüsüne 1965-69 devam ettim. Bu süre içinde Yusuf el-Kardavi’den tercüme izni aldığım “en-Nas ve’l-Hakk” eserini tercümeye çalıştım ve el-Fıkhu alel-Mezahibil-Erbaa adlı dört ciltlik Arapça kitabı gözden geçirdim.
Öğretmenliğim sırasında açılan her akademik İlahiyat sınavına dokuz kez katıldım, Yabancı Dil ve Bilim sınavlarını kazandığım halde hep Mülakatta kaybettim. Çünkü hocalar, adam kayırarak Mülakata kalabilen kendi öğrencilerini kazandırdılar. Özellikle benim ilahiyat hocalarım; benim çağ değiştirici okuma ve çalışmalarımı anlayamadılar ve dini yıkacağım kuşkusuna kapıldılar. Herkes kendi kurulu düzenine bir katkı sağlamak ve inovatif düşünmek istemiyorlar.
Dini düşüncemizi bir çağ ötesinde yaşıyormuşuzcasına sil baştan düzenlemeler yapmak gerek. İşte benim çalışmalarım ve kullandığım dil ve mandalite tamamen yüzyıl sonrasına göredir.
Bütün Kur’an meallerinde fahiş gramer yanlışlıkları bulunmaktadır. Bu yanlışlıkların bazen beş, bezen on mealde aynen yinelenmesi, birbirlerini kopya ettiklerinin göstergesi olmaktadır. Bizim meal-tefsir çalışmamamızda yanlışlıklar çok aza indirgenmiştir.
“Kolaylaştırın zorlaştırmayın” ve “Vahiyde tıkandığın anda aklını kullan ve aç” demek olan İmam Azam Hazretlerinin “İstihsan” delilini yeni bir din kurmaya çalışmak olarak gördüler ve uygulamaktan tırstılar. İmam Azam Hazretleri bu yüzden kendi çağdaşları ve yakın yılların ulemasınca tekfir bile edilmiştir. Benim uygulamalarım da tamamen istihsanı güncellemektedir.
İmam-Hatip Liselerinde öğretmenliğim süresince Tefsir Derslerine girdiğimde, uyguladığım inovasyon interaktif yöntemlerle öğrenciler doğrudan tartışmalara katılıyorlardı. Oysa Meslek Dersleri Öğretmenleri’nin genel şikayeti, öğrencilerin derse katılımlarının azlığı ve öğrencinin meslek dersleri anlatımlarında suskunluğu yeğlemeleridir.
Ben bu kavramları güncelleyerek tefsir alanına uygulama çabasındayım. İşte yıllar önce hocalarım ve arkadaşlarım düşünceyi geliştirecek ve bilgisayar teknolojisini tefsir ilmine uygulayacak girişimlerde bulunmadıklarından Kur’an kültürünü anlaşılmazlaştırmaktadırlar. Sonuçta kimse kendini asla suçlu görememekte ve suçlu aramalarında Yüce Kur’an ilk sıralara konmaktadır.
İşte Kur’an kültürünün öteki yüzünü, aklın ötesinde kalan ve ferasete açık yüzünü ve aşılmayacak sanılan alanlarını ışıklandıracak derinliklere daldık. Mantık ilmini bilgisayar teknolojisiyle bağdaşık kılarak daha engin buluşlarla Kadim Milletler, Erken Sümer uygarlıkları, Enuma Eliş, “İlk Sular”, "Kayıp Kabileler", "Göklerde kral", "koyu gölgeli Dünya", "Rüzgâr Üfleyen", aşağı sular, yukarı sular, “Cennetten Dünyaya Gelen Kişi”, “Tanrının Oğulları veya göklerden gelen Dev”, “Nefilimler”, "sulu derinlik" vb ezoterik kavramların binlercesi bizim sezgisel araştırma konumuz olmuştur.