MELE-İ A’LÂ= EN ÜST KURUL/ARŞ-I A’LÂ
ALINTIDIR
MELE-İ ALA KAVRAMINA FARKLI BAKIŞLAR
Mele-i A’la ifadesinin içinde geçtiği iki ayet vardır. Bu bölümde bu iki ayet çerçevesindeki yorumlar ele alınacaktır. Bu ayetler “Onlar Mele-i A’la’yı asla dinleyemezler. Her yönden kovularak atılırlar. Onlara sürekli bir azap vardır. (Saffat37/ 8)“ile “Onlar tartışırlarken Mele-i A’la’daki bu olanlar hakkında benim hiçbir bilgim yoktu.” (Sad 38/69) ayetleridir.
“Mele” kelimesinin esas anlamı “dolu olan” veya “depo” demektir. Zaman içinde reisler, başkanlar, erdemliler ve toplumun ileri gelenleri için kullanılır olmuştur. Bu kişilere mele denmesinin sebebi onların bilgi, deneyim ve tecrübe ile dopdolu olmalarından kaynaklanmaktadır.
Kuranda geçen mele-i ala ifadesi için değişik fikirler ortaya atılmıştır. Şimdi bu fikirlerden birkaçını değerlendirmeye alalım:
1.Bir kısım Kuran alimince Mele-i Ala demek, vahiy yani Kuran demektir. Çünkü Kuran herkesin ihtiyacını karşılayan her şey ile dopdoludur. Kuran’ın içindekiler en değerli, en yüce şeylerdir. Sad Suresi’nde geçen Mele-i Ala ile ilgili ayetler okunup, ayetlerin önü ve arkası iyice incelendiğinde Mele-i Ala kavramıyla Kuran’ın kast edildiği hemen ortaya çıkar. Zira 70.ayette vahyedildiği bildirilen ve 68.ayette kafirlerin yüz çevirdiği söylenilen şey Kuran’dır. Sad; 67 – 70:
67- De ki: “ Büyük bir haberdir o.
68- Yüz çevirip duruyorsunuz ondan.
69- Tartışıp durdukları Mele-i A’lâ’ya dair benim hiç bir bilgim yoktu.
70- Bana sadece açık bir uyarıcı olduğum için vahyediliyor.”
Zaten müşrikler hep Kuranı tartışma konusu yapmışlar; Allah da bu konuda “Ehl-i zikri” yani vahiy – kitap bilgisi olanları bilirkişi olarak göstermiştir. Peygamberimizde “Benim Mele-i Ala’ya dair bir bilgim yok idi” diyor ve Peygamberliğin de kendisine geleceğini zaten ummuyordu.
Bazı alimlerimize göre Mele-i Ala, mukarrebun melekleri yani Allah’a yakın olan melekleri, daha modern bir anlatımla “melekler konseyini” ifade eder. Burası “yüce varlıklar meclisi”dir. “Mele-i Ala” konusunda, “Kendilerinden daha alt seviyede olanlardan daha yüce olan melekler grubu” (Taberi), “Yakın gökler, Melekler” (Maverdi), “Meleklerdir çünkü onlar göklerde yerleşiktirler. İnsanlar ve cinler ise el-Meleu’l-Esfel’dirler. Çünkü onlar yeryüzünün sakinleridirler (Nesefî )“Meleklerden bir grup” (Begavi), “Ulvi alemde olan melekler, ulaşılamayan gökler ve oralardaki melekler”(İbn Kesir), “Ketebe melekleri yani yazıcı melekler, Meleklerin ileri gelenleri” (Zemahşeri, Ebu’s-suud, Hazin), “En yüksek heyet, Melekler alemi” (Elmalılı) “Gökte, yüce meleklerden bir grup” (Kuşeyri) olduğu şeklinde farklı görüşler de vardır.
Fahreddin er-Razi (ö.606/1209) de Mele-i A’la’nın “Melekler alemi” olduğunu ifade eder. O da bunun sebebinin onların göklerde bulunması olduğunu söyler. Buna karşılık olarak “el-Mele’ü’l-Esfel” ifadesinin de insanlar ve cinleri içerdiğini çünkü onların da yerde bulunduklarını aktarır.
İbn Haldun (ö.808/1406) ise meşhur eseri “Mukaddime”sinde kesin olarak Mele-i A’la hakkında bir yorumda bulunmamakla birlikte kahinler bölümünde onların haber alma yöntemlerini aktarırken “Kahinler bu haberleri meleklerden değil Şeytanlardan alır” ifadesini kullanır.
Son dönem Kuran alimlerinden Bayraktar Bayraklı ve Mustafa İslamoğlu da Mele-i A’la’nın “melekler” olduğunu ifade ederler.
Bir kısım alim ise Mele-i Ala’ya, Allah’ın “Ben yeryüzünde bir beşer yaratacağım” sözleri ile başlayan diyaloğun geçtiği yer olarak bakar.
- Bu ayetlerdeki Mele-i A’la’nın Kureyşliler olduğu da söylenmiştir. Bununla onların kendi aralarındaki tartışmaları kastedilmiş olmaktadır. Buna göre, kendi aralarında, “Melekler Allah’ın kızlarıdır”, “Melekler (Allah’tan başka kendilerine) ibadet edilen ilâhlardır” diyenler kastedilmektedir. Allah da peygamberini bu tartışmadan haberdar etmiştir. (bk. Kurtubi, Ahkamu’l-Kur’an; Kur’an Yolu, Heyet; ilgili ayetlerin tefsiri)
- Diğer taraftan, ayette tartışılan konunun, şu hadis rivayetinde geçen “keffaretler ve dereceler” olduğu da söylenmiştir:
“Rasulullah (asm) buyurdu ki: Rabbim bana sordu ve dedi ki: Ey Muhammed! Mele-i A’la da neyin hakkında tartışmışlardır? Ben: Keffaretler ve dereceler hakkında dedim. Keffaretler nedir? diye sordu. Ben: Yürüyerek cemaat namazlarına gitmek, soğuklarda iyice abdest almak, bir namazı kıldıktan sonra diğer namazı beklemek suretiyle ardı arkasına mescitlere gitmektir. Peki dereceler nedir? diye sordu. Ben: Selamı yaymak, yemek yedirmek ve insanlar uykuda iken geceleyin namaz kılmak dedim.” (bk. Tirmizi, Tefsir, 3233- 3235; Begavi, Maverd, Suyuti, Sad 69. Ayetin tefsiri)
Görüldüğü gibi konu hakkındaki yorumlar farklılık arz etmektedir. Bu yorumlar çeşitli gruplara ayrılabilmektedir. Bunlar da şu şekilde ele alınabilir:
Mutlak olarak melekler veya tüm meleklerdir diyenler.
Kendilerinden daha alt seviyede olanlardan daha yüce olan melekler grubudur diyenler. (Meleklerin ileri gelenleri olduğunu savunanlar.)
Meleklerin belli bir grubu olduğunu savunanlar.
“Gökteki meleklerdir.” diyenler.
Melekler harici varlıklardır diyenler.
Mele’i A’la’yı çeşitli gruplara ayıranlar.
MELE-İ ALA NEDİR ?
Kelimelerin anlamları, yalnız başlarına değil, daima bir sistem veya sistemler içinde değer kazanırlar. Her sözcüğün kendine özgü bir anlamı vardır ki o sözcük bulunduğu sistem dışında mütalaa edilse sözcük yine aynı manayı taşır. İşte sözcüklerin, bu sürekli anlamına “esas mana “ denir.
Kelimelerin manası, “esas mana”dan ibaret değildir. İkinci bir manası daha vardır ki bu mana kelimenin bulunduğu sistem içerisinde oluşmuştur.
İşte kelimelerin kökünden gelmeyen, fakat içinde bulunduğu sistemden doğan bu manaya “izafi mana” denir.
“Esas mana” kelimenin her zaman taşıdığı “asıl mana”dır. “İzafi mana” ise içinde bulunduğu özel sistemden, bu sistemdeki diğer kelimelerle olan ilişkisinden kazandığı “özel mana”dır.
Mesela, “gün” (el-yevm) kelimesinin asıl manası dünyanın kendi ekseni etrafında bir defa dönmesi ile oluşan 24 saatlik zaman dilimidir.
Bu kelime Kur’an’da yeni bir mana kazanmıştır. Bu mana kelimenin kökünden kaynaklanmaz. “kıyamet”, “ba’s” (yeniden dirilme) “hesap” gibi “ahiret” ve “din” (son hüküm) ile ilgili kelimelerin oluşturduğu bir “ semantik alan” içinde “gün” sözü farklı bir mana yüklenmiştir.
(Din gününün maliki) ayetindeki “yevm”in kazandığı bu yeni mana izafi manadır. Bu manada “gün” artık basit bir gün olmaktan çıkmış uhrevi bir renge bürünmüştür. Artık “gün” (el-yevm) alelade bir gün değil ahiret günüdür.
Semantik bir dilin anahtar terimleri üzerindeki tahlili bir çalışmadır. Anahtar sözcükler; Kur’an’da tek başına birbirinden ayrı ve yalın halde bulunmazlar. Her anahtar sözcük, diğer anahtar sözcüklerle yakın ilişki halindedir. Bu kelimeler kendi aralarında büyük küçük çeşitli gruplar teşkil ederler ve birbirlerine çeşitli yollarla bağlanırlar. Böylece bir “semantik saha” oluşur, yani anahtar sözcükler örgüsü teşekkül eder. Anahtar terimler, kendi aralarında bir “kelime hazinesi” meydana getirirler. Bu “kelime hazinesi” kelimelerin birbirleriyle değişik ve çeşitli ilişkilerinden doğar. “Kelime hazinesi” soyut bir kelimeler yekunu değildir. Bu kelimeler birçok bakımdan birbirlerine bağlanırlar.
Kur’an’ın kelime hazinesi büyük bir semantik alandır. Bütün kelimeler birbirleriyle doğrudan veya dolaylı bir anlam ilişkisi içindedirler. Bütün semantik alanlar Allah fikriyle temas halindedir. “Allah” kelimesi en büyük odak-kelimedir. Kur’an sisteminde bütün semantik alanlar ve anahtar sözcükler Allah-odak kelimesinin nüfuzu altındadır. Hiç bir şey bunun etkisinden kurtulamaz. Yanız ibadet ve amel ile ilgili kavramlar değil, bütün moral kavramlar, hatta evlenme, boşanma, miras, ticareti ilgilendiren, senetler, borçlar, faiz, ölçü-tartı gibi her şey bu düşünce ile yakından alakalıdır.
KUR’AN’DA م ل ء /M-L-E KÖKÜNDEN MÜŞTAK KELİMELER
Kur’an’da M-L-E kökünden müştak kelimeler toplam olarak 40 yerde geçmektedir. Bunlardan 10’u müştak olan diğer kelimelerdir. Geriye kalan 30’u ise el-Mele’ kelimesidir. Bu kelimenin incelenmesinden önce M-L-E kökünün diğer türevlerinin –Kur’an’ın konteksine göre- anlamlarını bilmek gerekir. Bu kökün Kur’an’da geçen diğer türevlerinin anlamları şunlardır:
Le Emle’enne لأَمْلأنَّ : Bu kelime “dolduracağım” anlamını taşır. M-L-E kökünün muzarisinin nefs-i mütekellim sığasıdır. Kur’an’da 4 yerde geçer.
أَجْمَعِين اخْرُجْ مِنْهَا مَذْؤُومًا مَّدْحُورًا لَّمَن تَبِعَكَ مِنْهُمْ لأَمْلأنَّ جَهَنَّمَ مِنكُمْ قَال
“Allah buyurdu: Haydi, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! Andolsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım!” (A’raf 7/18)
Müli’et مُلِئَتْ : Bu kelime de M-L-E kökünün mazi fiilinin, meçhul, müfret ğaibe sığasıdır. “Dolduruldu” anlamını taşır. Bu kelime Kur’an’da el-Cinn suresi 72/8 ayetinde olmak üzere 1 yerde geçmektedir:
وَأَنَّا لَمَسْنَا السَّمَاء فَوَجَدْنَاهَا مُلِئَتْ حَرَسًا شَدِيدًا وَشُهُبًا
“Doğrusu biz (cinler), göğü yokladık, fakat onu sert bekçilerle, alev huzmeleriyle doldurulmuş bulduk.”
Müli’te َلَمُلِئْت : Bu kelime de M-L-E kökünün mazi fiilinin, meçhul, müfret muhatap sığasıdır. “Doldun” anlamını taşır. Bu kelime Kur’an’da el-Kehf suresi 18/18 ayetinde olmak üzere 1 yerde geçmektedir:
وَتَحْسَبُهُمْ أَيْقَاظًا وَهُمْ رُقُودٌ
وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَذَاتَ الشِّمَالِ وَكَلْبُهُم بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَصِيدِ لَوِ اطَّلَعْتَ عَلَيْهِمْ لَوَلَّيْتَ مِنْهُمْ فِرَارًا وَلَمُلِئْتَ مِنْهُمْ رُعْبًا
“… Eğer onların durumlarına muttali olsa idin dönüp onlardan kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı.”
İmtele’ti امْتَلَأْتِ : Bu kelime de M-L-E kökünün infial babından fiilinin mazi ma’lum müfret, muhataba sığasıdır. “Doldun” anlamını taşır. Bu kelime Kur’an’da el-Kaf suresi 50/30 ayetinde olmak üzere 1 yerde geçmektedir:
يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِن مَّزِيدٍ
“O gün cehenneme “Doldun mu?” deriz. O da “Daha var mı?” der.”
Mil’u مِّلْءُ : Bu kelime de M-L-E kökünün mastarlarından biridir. “bir şeyin alabildiği miktar” anlamını taşır. Kur’an’da Al-i İmran suresi 3/91 ayetinde olmak üzere 1 yerde geçmektedir:
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَمَاتُواْ وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَن يُقْبَلَ مِنْ أَحَدِهِم مِّلْءُ الأرْضِ ذَهَبًا وَلَوِ افْتَدَى بِهِ أُوْلَـئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ
“Gerçekten, inkâr edip kâfir olarak ölenler var ya, onların hiçbirinden -fidye olarak dünya dolusu altın verecek olsa dahi- kabul edilmeyecektir. Onlar için acı bir azap vardır; hiç yardımcıları da yoktur.”
Mali’ûne َمَالِؤُونَ : Bu kelime de M-L-E kökünden ism-i fail olup cemi’dir. Aslında “Dolanlar” anlamına geldiği halde ayette “Dolarlar” anlamında kullanılmıştır. Kur’an’da Saffat suresi 37/66 ve Vakıa suresi 56/53 ayetlerinde olmak üzere 2 yerde geçmektedir:
فَإِنَّهُمْ لَآكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِؤُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ
“(Cehennemdekiler) ondan yerler ve karınlarını ondan doldururlar.” (Saffat 37/66)
فَمَالِؤُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ
“Karınlarınızı ondan dolduracaksınız.” (Vakıa 56/53)
M-L-E/ م ل ء KÖKÜNÜN DEĞERLENDİRİLMESİ
M-L-E kökünün ve müştaklarının anlamını genel olarak değerlendirdiğimizde m-l-e kökünün taşıdığı asıl anlamın “Soyut veya somut olan bir şeyi soyut veya somut bir şekilde veya bir başka deyişle maddi veya manevi olan bir şeyi maddi veya manevi bir şekilde doldurmak ve o şeyin dolu hale gelmesi” olduğu görülmektedir. Bu anlam ayrıca bu kelimenin esas anlamıdır.
Bu kökten müştak olup da Kur’an’da geçen kelimeler Kur’an konteksi içerisinde değerlendirildiğinde bu kelimelerin esas anlamlarını muhafaza ettiklerini bununla birlikte soyut veya manevi doluluk anlamlarından daha çok somut anlamıyla geçmekte oldukları görülür.
Mesela (maliun) kelimesi “somut olan bir şeyi dolduran kişi” anlamıyla birlikte “cüssesiyle göz dolduran” anlamını da içerirken Kur’an’da yalnızca “somut bir şeyi dolduran” anlamı kullanılmaktadır.
SÖZLÜKLERDE MELE’
Mele’ kelimesinin anlamını tespit etmek için müracaat ettiğimiz sözlüklerde bu kelimeye verilen anlamlar ise şöyledir: 1.Topluluk, cemaat 2. Yöneticiler (çünkü kendilerine ihtiyaç duyulan şeyle doludurlar) 3. Yönetim için toplanan, istişare eden grup 4. İstişare etme, fikir alışverişinde bulunma 5. Kavmin ileri gelenleri, eşrafı, görüşlerine başvurulanları 6. Görüş sahibi 7. İdare için toplanmak 8. En üst makam ve derece 9. Aşırı istek, tamah 10.Tahmin, önyargı, zan 11. İnsanlarla güzel diyalog kurmak, meşveret 12. Huy 13. Toplanmak 14. Şerefli, yüce 15.
Kuvvetli, kudretli
İncelenen sözlükler bu anlamları vermiş olmakla birlikte mele’ kelimesi için sonuç olarak şöyle bir ortak anlam tespit edilebilir: “Mele’: Fikir, bilgi, yönetme kabiliyeti, makam (kariyer), güç (otorite) gibi çeşitli vasıflarla dolu olan topluluk”
KUR’AN’DA MELE’ KELİMESİ
İncelenilen meallerde mele’ kelimesine çeşitli anlamlar verilmiştir. Bu anlamlar şöyledir: “İleri gelenler”, “önde gelenler”, “varlıklı kişiler”, “ulular”, “kralın adamları”, “eşraf takımı”, “müşavirler”, “elebaşları”, “soylular”, “seçkinler çevresi”, “seçkin görevliler”, “liderler”, “kavim”, “toplum”, “grup.”
El-Mele’ kelimesi onun içinde bulunduğu ayetler ışığında incelendiğinde el-mele’in çeşitli vasıflara sahip olduğu göze çarpar. Bunlar şu şekilde sıralanabilir:
Kralın herhangi bir konu hakkında görüş danıştığı, fikir istediği ve onların da bunun karşılığında kendisine çeşitli fikirler irad ettikleri, tavsiyelerde bulundukları kişiler. Ancak kral bu fikirlere bazen uyar, bazen de uymaz.
Halkı yönlendirecek kadar halk üzerinde etkisi olan kişiler.
Güç/iktidar sahipleri.
Sürekli kralın yanda dolaşan
Kralın kendilerine görev verdiği
Yeri gelince kral gibi davranan
el-MELE’ KELİMESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Bu kelimenin kök harfleri م ل ء /M-L-E’ etimolojik olarak “soyut veya somut olan bir şeyi doldurmak” anlamına gelir. Buradan anlaşılıyor ki م ل ء /M-L-E’ kökü kısaca “doldurmak, dolu olmak” anlamındadır.
Bu kökün bütün türevleri, semantik olarak yukarıda tespit edilen esas anlamı yansıtmaktadırlar. Dolayısıyla türeyen bu kelimelerle kök arasında olan semantik bağı mele’ kelimesinde de görmek mümkündür.
م ل ء /M-L-E’ kökünün “soyut veya somut olan bir şeyi doldurmak” olan esas anlamını mele’ kelimesinde de görmek gerekir. Bu durumda mele’ kelimesin esas anlamıyla semantik bağ kuran anlamı yansıtan tanımı şu şekilde yapılabilir:
“Bilgi, otorite, güven, güç, sadakat, yetki gibi çeşitli vasıflara haiz olan topluluk.”
İşte bu tanımla “mele’” kelimesi ve م ل ء /M-L-E’ kökünün esas anlamı arasında semantik bir bağ kurulabilmektedir.
el-A’LA KELİMESİNİN İNCELENMESİ
M-L-E’ kelimesinin anlamı tespit edildikten sonra şimdi de onun sıfatı olan el-A’la kelimesinin anlamı tespit edilecektir. Bu amaca ulaşabilmek için de yine aynı metot takip edilecektir.
A’la علا : Bu fiil “Yükseldi, üzerine çıktı”, “yendi, galip geldi”, “ata bindi”, ba (ب) harf-i ceriyle: “birini yüce kıldı”, fi (في) harf-i ceriyle: “Azdı ve kibirlendi”anlamlarına gelir.
E’la أعلا : “–ı geçti, -dan yüksek oldu”, “geldi”, “ birini yüce kıldı” anlamlarına gelir. Ayrıca an ( عن ) harf-i ceriyle kullanıldığında “indi” anlamına gelir.
Â’la عالا : “Birini geçti”, “birine destek oldu”, ba (ب) harf-i ceriyle kullanıldığında “birine karşı gücü yetti”, “bir şeyin üstüne çıktı” anlamlarına gelir.
Allâ علا : “Yüce kıldı ,“birine destek oldu”, an (عن ) harf-i ceriyle kullanıldığında “indirdi” anlamlarını içermektedir.
İ’telâ اعتلا : “Güç yetirdi,güvendi, ba (ب) harf-i ceriyle kullanıldığında: “Götürdü”anlamlarına gelir.
Te’âlâ تعالا : “Yüce oldu”, “yükseldi” anlamlarına gelir.
Te’allâ تعلي : “Bir kavme izinsiz saldırmak”, “kadın nifasından kurtuldu”, “kız, görücüleri için süslendi”, “hasta, hastalığından kurtuldu”, “yükseldi” anlamlarına gelir.
İste’lâ استعلا : “Ezerek yendi”, “destek oldu”, “yükseldi”, anlamlarına gelir.
İ’levlâ اعلولي : “Geçti”, “yüksek oldu” anlamlarına gelir.
Teâle تعال : “Gel” (Ragıp el-Isfahani bu fiilin anlamının ilk başlarda “yüksek bir yere gel” olmasına rağmen daha sonraları her yer için kullanıldığını belirtir.)
A-L-V fiilinin lügatlerde geçen fiil türevleri incelendikten sonra şimdi de lügatlerdeki isim türevleri incelenecektir.
el-Âlî العالي : “(Mekan olarak) Yüksek, yüce”, “(konum, kariyer olarak) yüce (şerefli)” anlamlarına gelir.
el- Âlîyetü العالية : “Her şeyin üst kısmı” anlamına gelir.
el- Aliyyü العلي : “Yükselen, yüksek olan”, “kıymeti yüksek olan” anlamlarına gelir.
el-Aluvvu veya el-Uluvvu العلو : “Yükselmek”, “kibir” anlamlarına gelir.
el-Müteâlî المتعال : “İftiracıların yalanından temiz olan” anlamına gelir.
el-Ulyâ العليا : “Yüce olan”, “gök”, “iffetli” anlamlarına gelir.
el-İlliyyu العلي: “Mü’minlerin ruhlarının yükseldiği, gökteki illiyy cemaati”, “yedinci gökte bulunan ve mü’minlerin ruhlarının yükseldiği yer”, “hafaza meleklerinin divanı”, “en yüce bahçelerin ismi veya bu bahçe sakinlerinin ismi” anlamlarına gelir.
el-‘Alâ’u العلاء : “Kadri, şerefi, yüce olmak”, “yükselmek” anlamlarına gelir.
el-Me’lâ’tu المعلاة : “Yükseklik, şeref kazanma” anlamlarına gelir.
el-‘İlâvetu العلاوة : “Başın ve boynun en üst kısmı”, “her şeyin fazlası, ziyadesi”, “hayvanın üzerinde taşınan yer”, “yüküne ek olarak hayvana konan ağırlık” anlamlarına gelir.
el-‘Alyâ’u العلياء : “Dağın tepesi”, “gök”, “her yüce, yüksek yer” anlamlarına gelir.
el-‘Ulvu العلو : “Binanın temelinin yüksek olması” anlamına gelir.
et-Te’âlâ التعالي : “Yükselmek, yüce olmak” anlamına gelir.
el-‘Aliyyetü العلية : “Güçlü ve iyi yük çeken at”, “yüküne kuvvetli deve” anlamlarına gelir.
‘Alven علوا : “Zorlayarak” anlamındadır.
el-Mu’telî المعتلي : “Güç yetiren” anlamındadır.
KUR’AN’DA ع ل و /A’-L-V KÖKÜNDEN MÜŞTAK KELİMELER
A’lâ علا: Bu kelime A-L-V kökünün mazi sığasıdır. Kur’an’da “ele geçirmek”, “büyüklenip kibre kapılmak”, “üstün gelmeye çalışmak” anlamlarında gelmiştir.
Te’âlâ تَعَالَى : Bu kelime A-L-V kökünün tefaül babından mazi fiilidir. Kur’an’da “yüce” anlamındadır.
Te’âlev تَعَالَوْاْ : Bu kelime de A-L-V kökünün yine tefaül babından cemi’ emir fiildir. Kur’an’da “gelin” anlamındadır.
İste’la اسْتَعْلَى : Bu kelime de A-L-V kökünün iftial babından mazi fiildir. “üstün geldi” anlamında kullanılmıştır.
‘Âlin عَالٍ : Bu kelime A-L-V kökünün sülasi fiilinin ism-i failidir. “Nüfuz ve iktidar sahibi”, “haddi aşan”, “yücelik taslayan” anlamında kullanılmıştır.
Âliyetin عَالِيَةٍ : Bu kelime ise A-L-V kökünün ism-i failinin müennesidir. “Yüksek”, “üst” anlamında kullanılmıştır.
el-‘Ulâ الْعُلَى: Bu kelime de A-L-V kökünün masdarı olup “yüce” anlamındadır.
el-Ulya الْعُلْيَا : Bu kelime de A-L-V kökünün ism-i tafdilinin müennesidir. Bir başka ifadeyle el-A’la kelimesinin müennesidir. “Yüce, çok yüce” anlamında kullanılmıştır.
‘Uluvvun عُلُوًّا : Bu kelime de A-L-V kökünün masdarıdır. Kur’an’da “azgınlık derecesinde kibir” anlamındadır.
el-Aliyyu الْعَلِيُّ : Bu kelime de A-L-V kökünün feil vezninde sıfat-ı müşebbehe sığası olup “yüce,çok yüce” anlamlarında gelmiştir.
el-Müteâli الْمُتَعَالي : Bu kelime de A-L-V kökünün tefaül babından ism-i faildir. Kur’an’da “yücelerin yücesi” anlamında kullanılmıştır.
‘İlliyyûn عِلِّيُّونَ : Bu kelime de A-L-V kökünün fi’’îl babından mübalağa ism-i faildir. “Yüksek katlar, kat kat soyluluk” anlamında kullanılmıştır.
ع ل و/A-L-V KÖKÜNÜN DEĞERLENDİRİLMESİ
ع ل و/A-L-V kökünün ve müştaklarının anlamı genel olarak değerlendirildiğinde a-l-v kökünün taşıdığı asıl anlamın “maddi veya manevi bir şekilde yükselmek/yüce olmak” olduğu görülmektedir. Bu anlam ayrıca bu kelimenin esas anlamıdır.
Bu kökten müştak olup da Kur’an’da geçen kelimeler Kur’an konteksi içerisinde değerlendirildiğinde bu kelimelerin esas anlamlarını muhafaza ettikleri görülür.
Mesela A’lâ عَلَا kelimesi Kur’an içerisinde maddi anlamda yüce oldu anlamını taşırken el-‘Ulâ الْعُلَى ve Âliyetin عَالِيَةٍ kelimeleri ise manevi bir yücelik anlamın ihtiva ederler.
SÖZLÜKLERDE el-A’LA KELİMESİ
Bu kelime A-L-V kökünün ism-i tafdil sığasıdır. Bu sığadaki fiiller “daha” veya “en” ile vasıflanırlar. A-L-V kökü de bu sığayla birlikte “benzerlerinden daha yüce” veya “en yüce” anlamını taşımaktadır. Ancak en yüce ifadesi için her zaman “benzerlerine nispeten en yüce” anlamını taşımayabilir. Örneğin “lam-ı ta’rif” ekini alınca bu kelimenin sözlüklerdeki anlamı “yücelerin en yücesi olan Allah (c.c)” olmaktadır.
KUR’AN’DA el-A’LA KELİMESİ
El-A’la kelimesi Kur’an’da 9’u müfret 2’si cemi’ olmak üzere toplam 11 kez geçmiştir. Bunlardan 8’inde sıfat 3’ünde de haber olarak gelmiştir. El-A’la kelimesinin Kur’an’daki anlamını tespit etmek için incelediğimiz meallerde bu kelimeye genelde farklı anlamlar verilmediğini görmekteyiz. Genelde eşanlamlı olan kelimeler ile tercüme edilen bu kelimeyi tercüme etmek için mütercimlerin kullandıkları kelimeler ise şöyledir:
“Yüce”, “en yüce”, “yüceler yücesi”, “üstün”, “daha üstün”, “en üstün”, “çok yüce”, “en yüksek”
el-A’LA KELİMESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Bu kelimenin kök harfleri ع ل و/A-L-V etimolojik olarak “bulunduğu konumdan daha üst bir konuma yükselmek” anlamına gelir. Buradan anlaşılıyor ki ع ل و /A-L-V kökü kısaca “yükselmek, yüce olmak” anlamındadır.
Bu kökün bütün türevleri, semantik olarak yukarıda tespit edilen esas anlamı yansıtmaktadırlar. Dolayısıyla türeyen bu kelimelerle kök arasında olan semantik bağı el-A’la kelimesinde de görmek mümkündür.
ع ل و/A-L-V kökünün “ister maddi olsun ister manevi olsun bulunduğu konumdan daha üst bir konuma yükselmek” olan esas anlamını el-A’la kelimesinde de görmek gerekir. Bu durumda el-A’la kelimesin esas anlamıyla semantik bağ kuran anlamı yansıtan tanımı şu şekilde yapılabilir:
“el A’la: Benzerlerine nispetle daha yüce veya alanında en yüce olan”
İşte bu tanımla “el-A’la” kelimesi ve ع ل و/A-L-V kökünün esas anlamı arasında semantik bir bağ kurulabilmektedir.
Ancak sözlüklerde “el-A’la” kelimesi lam-ı ta’rif ekini aldığında her ne kadar Allah (c.c) için kullanılıyor olsa da Kur’an’da bu kelime bu haliyle Allah (c.c) dışındakiler için de kullanılmıştır. Bundan dolayı bu kelimeyi mutlak olarak Allah (c.c)’a hasretmek yanlış olacaktır.
SONUÇ
Kısacası Mele-i Ala bu iki kelimeden yani “el-mele’” ve “el-a’la” kelimelerinden oluştuğu için bu ifadenin gerçek anlamını tespit ederken her iki kelimenin de anlamları ayrı ayrı incelenmiş ve ele alınmış olması gerekir.
El-Mele’ kelimesinin kökü “m-l-e” dir ve bu kökün esas (etimolojik) anlamı : “Soyut veya somut olan bir şeyi soyut veya somut bir şekilde veya bir başka deyişle maddi veya manevi olan bir şeyi maddi veya manevi bir şekilde doldurmak ve o şeyin dolu hale gelmesi” dir.
Bu kökün bütün türevleri, semantik olarak yukarıda tespit edilen ve “soyut veya somut olan bir şeyi doldurmak ve o şeyin dolu olması” olan esas anlamı yansıtmaktadırlar. م ل ء /M-L-E kökünün bu esas anlamını “mele’” kelimesinde de görmek gerekir. Bu durumda “mele’” kelimesin esas anlamıyla semantik bağ kuran anlamı yansıtan tanımı şu şekilde yapılabilir: “MeLe’Un: Bilgi, otorite, güven, güç, sadakat, yetki gibi çeşitli vasıflara haiz olan topluluk.”
“El-mele’” kelimesinin bu anlamı Kur’an konteksi içerisinde değerlendirilerek elde edilmiştir ve bu tanımla “mele’” kelimesi ve م ل ء /M-L-E kökünün esas anlamı arasında semantik bir bağ kurulabilmektedir.
“El-a’la” kelimesi ise bu kelimenin kök harfleri olan ع ل و/A-L-V harfleri etimolojik olarak “bulunduğu konumdan daha üst bir konuma yükselmek” anlamına gelir. Yani ع ل و /A-L-V kökü kısaca “yükselmek, yüce olmak” anlamındadır.
Bu kökün bütün türevleri, semantik olarak yukarıda tespit edilen esas anlamı yansıtmaktadırlar. ع ل و/A-L-V kökünün “ister maddi olsun ister manevi olsun bulunduğu konumdan daha üst bir konuma yükselmek” olan esas anlamını el-A’la kelimesinde de görmek gerekir. Bu durumda el-A’la kelimesin esas anlamıyla semantik bağ kuran anlamı yansıtan tanımı şu şekilde yapılabilir: “el-A’la: Benzerlerine nispetle daha yüce veya alanında en yüce olan.” Bu tanımdan da anlaşılan bu kelimenin bir sıfat özelliğini taşıdığıdır ve bu tanımla “el-A’la” kelimesi ve ع ل و/A-L-V kökünün esas anlamı arasında semantik bir bağ kurulabilmektedir.
Bu incelemelerden sonra da “el-Mele’u’l-A’la” ifadesinin etimolojik anlamını da şu şekilde tespit etmek yerinde olacaktır: “Mele-i-A’la: Bilgi, otorite, güven, güç, sadakat, yetki gibi çeşitli vasıflara haiz olan ve benzerlerine nispetle daha yüce olan topluluk.”
Mele-i A’la’nın kimlerden oluştuğu hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bu görüşler incelendiği zaman ayetlerin siyak-sibakından Mele-i A’la’nın meleklerden başka bir varlık türü olması doğru gözükmemektedir. Nitekim bu konuda var olan hadisler de bunu desteklemektedirler.
Ancak bunun yanında salt olarak “meleklerdir” görüşü de “el-mele’” kelimesinin etimolojik anlamına aykırı olur. Çünkü bu durumda “el-mele’” ifadesine salt “grup” anlamı verilmiş olur ki “mele’” kelimesinin daha özel bir anlamı vardır ve bu kelime için yalnızca “grup” şeklindeki bir tercüme doğru değildir.
Yine aynı şekilde “gökteki melekler” olarak yapılan bir tercüme de yine “el-mele’” kelimesinin asıl anlamına aykırı olacaktır. Çünkü “el-mele’” çeşitli vasıflara sahip olan bir topluluktur ve sadece “gökte olma” bu vasıfları karşılamamaktadır. Hatta gökte olmak “el-mele’” için olmazsa olmaz bir vasıf değildir.
“Hamele-i arş veya yazıcı melekler” gibi belli bir melek grubu olarak tercüme etmekte yine doğru anlamı karşılamamaktadır. Örneğin “el-mele’” kelimesinde “kendisine fikir sorulan” veya “fikir veren” özellikler bulunmasına rağmen bu tür bir tercümede bu vasıflar alınamayacağından doğru olmayacaktır.
Tüm bunların yanında “el-Mele’u’l-A’la” ifadesinin etimolojik anlamı göz önünde bulundurulduğunda çeşitli vasıflarla dolu olması ve benzerlerine nispetle daha yüce olması özelliklerini ancak “Kendilerinden daha alt seviyede olanlardan daha yüce olan ve meleklerin ileri gelenlerinden oluşan bir grup” tanımının verdiği görülür. Çünkü bu tanımdaki “Kendilerinden daha alt seviyede olanlardan daha yüce olan” ifadesi “el-A’la” kelimesinin etimolojik anlamını karşılamaktadır. “Meleklerin ileri gelenleri” de “el-mele’” kelimesinin sahip olduğu vasıfları ele almaktadır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki Mele-i Ala, meleklerin de üzerinde olan üst bir gruptur.
MELE-İ ALA NEREDEDİR?
Saffat suresi ilk on ayeti okunduğunda:
…O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir, bütün doğuların da Rabbidir. Gerçekten biz dünya göğünü (o yakın göğü) bir zinetle, yıldızlarla süsledik. Onu her inatçı şeytandan koruduk. Onlar Mele-i Ala’yı dinleyemezler. Her taraftan kovulup atılırlar. Uzaklaştırılırlar. Onlara ardı arkası kesilmez bir azap vardır. Ancak kulak hırsızlığı yapanlar olur. Onu da yakıcı bir alev takip eder…
görülür ki Mele-i Ala, gökyüzünde herkesten özellikle de şeytanlardan korunmuş bir bölgededir. Bu bölge gökyüzünde, yıldızlarla süslenen semamızın üzerinde, bize en yakın gök diye tarif ettiğimiz ve son saatte kapı kapı olacağını bildiğimiz birinci kat semanın sonundadır. Yedi katlı olduğunu bildiğimiz semanın birinci katı ise; biz insanların görebildiği, uzay gemileri gönderip araştırmalar yapabildiği ve uzay diye tarif ettiği galaksilerin, yıldızların ve gök cisimlerinin olduğu kısımdır. Büyük ihtimalle Levh-i Mahfuz da Mele -i Ala gibi şeytanlardan korunmuş bu bölgede yani bizlerin ve cinlerin asla ulaşamayacağı birinci kat semanın üstündedir.
Yine Vakia suresi 75.ayette Cenab-ı Hakk yıldızların yerlerine yemin eder. Üstelik bunun çok büyük bir yemin olduğunu ifade eder. Sonra da Kuran’ın korunmuş bir kitapta olduğunu söyler. Ona ancak temiz olanların dokunabileceğini ulaşabileceğini aktarır.
…Hayır, yıldızların yerlerine yemin ederim. Bilirseniz bu büyük bir yemindir. O, elbette şerefli bir Kur’ân’dır. Korunmuş bir kitaptadır…
“Korunmuş Kitap – Mele-i Ala – Yıldızların Yerlerine Yemin – Şeytanlar Yaklaşamıyor ve Dinleyemiyor – Temiz Olanlar Dokunabiliyor” Tüm bu kavramlar arasında doğru bağlantılar kurulduğunda az çok zihnimizde bir şeylerin şekillendiğini görebiliyoruz. Yani Levh-i Mahfuz ve Mele-i Ala’nın birinci kat semanın sonunda olduğunu anlayabiliyoruz.
En doğrusunu Allah bilir…
Yazının Yazılmasında Faydalanılan Kişiler: M.Hayri Şahin (Mele-i Ala Kavram Çalışması)
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!